Çocukta Yaratıcılık

Çocukta Yaratıcılığın Erken Yaşta Geliştirilmesinin Faydaları Nelerdir?


Çocuklar dış dünyayı ve kendilerini keşfetmeye başladıkları bebeklik döneminden itibaren her yeni keşfe merakla yaklaşırlar. Merak yaratıcılığın temelini oluşturur. Çocuk merak duygusuyla, çevresinde olup bitenleri araştırır, aralarında bağlantılar kurar, onları anlamaya, tanımlamaya çabalar. Her çocuk doğuştan araştırmaya meraklıdır. Kendi kendine araştırarak bulmak, deneyerek öğrenmek ilgisini çeker. Bu nedenle de en iyi öğrenme yaşayarak, deneyerek öğrenmedir. Çevreyi keşfetme, araştırma, deneme eylemleri için çocuk doğuştan sahip olduğu yaratıcı gücünü kullanır. Yaratıcılık her çocukta doğuştan itibaren bulunur. Elbette bazı çocukların daha yaratıcı olduğu da bir gerçektir. Ancak çocuğun bu özelliği çevrenin etkisiyle gelişebilir ya da bastırılabilir. Bu nedenle yaratıcılığın gelişmesinde anne-babaya ve öğretmenlere çok önemli bir görev düşmektedir. Çocuğun her yeni keşfini ve her denemesini coşkuyla karşılamak, merak uyandıracak şekilde davranmak, merak etmenin ve yeni şeyler yaratmanın takdir edilecek bir şey olduğu mesajını vermek çocuğun en başından itibaren yaratıcılığını rahatça ortaya koyabilmesini sağlayacaktır. Dış dünya ile ilişkinin arttığı, gördüğü her nesne ve durumun ilgi çektiği 1 yaş civarında; bebeği engellenmek yerine zarar görmeyeceği şekilde oyun deneyimi sağlamak onun hem algılama yetilerini hem de yaratıcılığını geliştirecektir.

1 yaşla birlikte yürümeye hatta bazen koşmaya başlayan, çok hareketlenen, her şeye dokunmak isteyen bir çocuk genellikle engellemelerle karşılaşır. Elleme, yapma, dokunma bu yaştaki çocukların en fazla duydukları kelimelerdir. Oysa ortamı mümkün olduğunca çocuğun ihtiyacına göre ayarlamak, dokunabileceği, oynayıp keşfedebileceği bir ortam sağlamak çok önemlidir. En azından çocuğun kendi oyun odasının birçok şeyi keşfetmesine olanak verecek şekilde düzenlenmesi gerekmektedir. Ayrıca dışarının ve başkalarının keşfi de yine bu yaşlarda önemlidir. Çocuk doğayı, suyu, havayı, toprağı, çimi, taşı tanıma ihtiyacındadır. Güneş ışığının gözünü kamaştırması, yağmurun saçını ıslatması, su birikintisinin içinde zıplamak ilgisini çeker. Tüm bunları yaşamasına olanak vermek gerekmektedir. Kapalı kapılar ardından sınırlı sayıda kişiyle ilişki kurmak zorunda bırakılan, dışarıyı, başka insanları bilmeyen çocuklar için yaratıcı yönlerini geliştirmek kadar psikolojik gelişim de zorlaşmaktadır. Oyun, çocukların yaratıcı yönlerini hem ortaya çıkaran hem de geliştiren çok önemli bir ihtiyaçtır. Çocuk dünyayı oyun aracılığıyla anlar. Oyun malzemelerinin çeşitli olması, iç dünyasının zenginliğini de ortaya çıkarmasını sağlar. Boya, kağıt, hamur, kutu, şişe, su gibi malzemeler, çocuğun birçok ihtiyacını, duygusunu, keşfini, merakını, algısını dışa vurmasına yardımcı olur. Bu nedenle yuva öncesi dönemde çocuklara bol bol bu tür malzemelerle tanışma imkanı verilmesi gerekmektedir.

3 Yaşlarındaki Çocuktan Yaratıcılık Konusunda Neler Beklenebilir?

3 yaşını dolduran bir çocuk çevreye ait çoğu şeyi keşfetmiş olmasına rağmen yaşamı boyunca neredeyse en meraklı olduğu dönemdedir. Çünkü benmerkezci dönem yavaş yavaş sona ermiş ve sosyalleşme önem kazanmaya başlamıştır. Bu nedenle ilişkiler ve ilişkilere ait sorunlar önem kazanır. Yaratıcılık da bu dönemde sosyal bir içerik kazanır. Çocuk çevre ile iyi bir ilişki içinde olmayı önemser. Bu nedenle yeni yollar bulur. Taklit ve örnek alma da bu dönemin özelliklerindendir. Ancak yine de çocuk kendi özgün yollarını kullanmaya daha heveslidir. Yine bu dönemde anne-babanın çocuğun özgün çözümlerini desteklemeleri önemlidir. Oyun malzemeleri 3 yaşındaki çocuklar için iyice vazgeçilmezdir. Burada da yine anne-babanın yönlendirmesi etkilidir.

Alınan oyuncakların ve oyun malzemelerinin çeşitliliği çocuğun yaratıcılığının geliştirilmesinde önemlidir. Örneğin araba sevdiği gerekçesiyle sadece araba alınan bir çocuğun değişik malzemeleri keşfetme olanağı olmayacaktır. Bu yaşta yaratıcılığın ortaya çıkarılması için en uygun ortam yuva ortamıdır. Çocuğun hem yaşıtlarıyla sosyal bir ilişki içinde olabileceği, hem yaşayarak, yaparak öğrenebileceği hem de belli bir program dahilinde her türlü oyun malzemesini deneyebileceği bir ortamda olması zekasının da yaratıcılığının da gelişmesini hızlandırmaktadır. Bu yaştaki çocuklar bir şeyi başka bir şeyin yerine kullanmaya meraklıdırlar. (Örneğin yuvarlak bir şeyi direksiyon gibi kullanırlar.)

Dramatizasyon yeteneğinin varlığını bu dönemde anlayabiliriz. Ayrıca çocuk bilgiler arasında yeni ilişki ve bağlantılar kurma özelliğini yine bu dönemde geliştirir. Resimleri, renkleri ve şekilleri kullanma biçimi, oyun oynama biçimi oldukça özgündür. Bu yaşlarda çocuğun düşünmeye, araştırmaya sevk edilmesi çok önemlidir. Sorduğu sorulara direkt yanıtlar vermek yerine kısmen çocuğun da düşünsel olarak katılabileceği açıklamalar yapmak, kendi kendine deneyerek bulabileceği bilgiye yönlendirmek yaratıcılığın köreltilmemesi adına önemlidir.

Her Çocuk Yaratıcı Olabilir mi?

Yaratıcılık alışılmışın dışında farklı, yeni ve özgün olmak diye değerlendirilebilir. Bu anlamda her çocuğun dünyayı keşfi yaratıcıdır. Her çocuk daha önce düşünülmüş olanı yeniden düşünür, yeniden dener, yeniden bulur. Ancak bazı çocukların yaratıcılık özelliklerinin daha belirgin olduğu da bilinmektedir. Çocuğu çalışmaya, denemeye, gözleme, araştırmaya yönlendirmek var olan yaratıcı gücün ortaya çıkmasını ve daha da gelişmesini sağlayabilir.

Anne-Babanın Tavrı Ne Olmalı?

Yaratıcılık çocuğun kendini tanımasıyla, kendini sorgulamasıyla başlar. Hayal gücü, istekler, espriler, çocuğun çocuksu tüm yönleri yaratıcılığın özüdür. 3 yaşındaki bir çocuk bulutu mavi değil de kırmızı boyamak isteyebilir. Bulut ona böyle daha güzel görünüyordur. Görünen, bilinen, doğru kabul edilen gerçeklerin çocukta farklı yorumu, çocukların özgün düşüncelerinin açığa çıkabilmesi için önemli bir temeldir. Anne-babanın çocuğun bu yönlerini “aa bulut hiç kırmızı olur mu” şeklindeki yorumlarıyla köreltmektense yorumsuz bir şekilde yaptığı resmi kendisinin nasıl yorumladığını anlatmasını istemek uygundur. Katı tutum, seçme şansı vermeme, çocuğun denediği her şeye müdahale etme, engelleme, sorulara kalıplaşmış cevaplar verme ve çocuğa bunu benimsetmeye çalışmak yaratıcılığın ortaya çıkmasını engelleyecektir. Oysa çocuğa deneyim fırsatı ve seçme şansı verilmesi, doğru yanıtı söylemek yerine onu düşünmeye, araştırmaya sevk etmek çocuğun hem yaratıcılığının gelişmesinde hem de çalışma, araştırma alışkanlığı edinmesinde etkili olacaktır.

0 yorum:

Ebeveynler Karne Alan Çocuğa Nasıl Yaklaşmalı?

Karne günü yaklaştıkça çocukların da ailelerin de heyecanı artmakta. Peki biz anne babalar, karne alan çocuğumuza nasıl yaklaşmalıyız?

Karne Neyi Değerlendiriyor?

Çocuğunun başarılı olmasını elbette her aile ister. Hatta mümkünse sınıfının en iyisi olmalıdır. Ama acaba çocuğun koşulları “en iyi” olmasını sağlayabilecek nitelikte mi? Karneyi çocuğun başarısını değerlendiren bir belge olarak nitelersek, başarıyı etkileyen tüm koşulların da değerlendirilmesi gerekir.  Çocuğu başarıya ya da başarısızlığa iten etmenlerin bilinmesi ve çocuk için en ideal koşulların oluşturulması için anne baba olarak ve toplum olarak üzerimize düşen görevlerin de bilincinde olmamız gerekiyor.

Karneyi Nasıl Değerlendirelim?

Karne sadece çocuğun başarısını, performansını, kapasitesini ve bilgi düzeyini değerlendiren bir belge değildir. Karne aynı zamanda eğitim sisteminin, müfredatın, okulun, öğretmenin, anne babanın ve çocuğu etkisi altına alan tüm çevrenin de karnesi niteliğindedir. Ne yazık ki birçok çocuk kendisini iyi ifade edebileceği, öğrenmeye heveslenebileceği, öğrenmekten keyif alabileceği, özel yönlerini keşfedebileceği sağlıklı bir eğitim ortamına sahip olamıyor. Aynı zamanda birçok çocuk gerek kendisinden gerekse çevresinden kaynaklanan yoksunluklar sebebiyle yeterince iyi öğrenemiyor. Çocukların özel durumları için kolaylaştırıcı ortamlar sağlanamıyor. Bu durumda tüm çocukları benzer kriterlerle değerlendirmek, onların içinde bulundukları durumu yok sayarak sadece kendilerine verilen notlar üzerinden değerlendirmek tüm diğer koşulları yok saymak anlamına geleceği için adil bir değerlendirme olmayacaktır.

Anne Babanın Karneye Etkisi

Çocuğun başarısı için en önemli faktörlerden biri de çocuğun içinde yaşadığı, mutlu ve sağlıklı aile ortamıdır. Sevilen, güven verilen, desteklenen, ihtiyaçlarının farkında olunan, olduğu gibi kabul edilen bir çocuk başarılı olmaya aday bir çocuktur. Tam tersi olarak huzursuz bir aile ortamında büyüyen, ihtiyaçları yeterince karşılanamayan, duygularını yeterince ifade etme şansı olmayan, fazla eleştirilen, suçlanan ve kapasitesinin üzerinde beklentiler oluşturulan çocuklar başarılı olmak için gereken motivasyona sahip olamıyorlar. Diğer yandan okula giden bir çocuğun ders çalışma düzeninin oluşturulması, ders çalışırken ortamın çocuk için kolaylaştırıcı nitelikte olması, çocukta sorumluluk bilincinin geliştirilmesi de yine çocuğun başarısını etkileyen anne baba ile ilgili faktörlerdir. Öğretmen ve okulla işbirliği kurmak çocuğun başarısını, yaşadığı zorlukları, güçlü ve zayıf yönlerini belirlemek açısından da önem taşıyor. Bu durumda her türlü sorunu erkenden fark etmek, gereken müdahaleleri okulla birlikte planlamak ve çocuğun başarılı olmasını sağlayacak düzenlemeleri yapmak mümkün olabilir.

Birçok anne baba çocuğunun başarılı olabilmesi için gereken her şeyi yaptığını düşünür. Çocuğun okul ihtiyaçlarını eksiksiz karşılamak, ona istediklerini almak, hatta çoğu zaman ihtiyacı olandan daha fazla şey almak yeterliymiş gibi düşünülür. Oysa çocukları başarıya ulaştıran faktörler bu kadar değildir. Anne babanın çocuğunu çok iyi tanıması, güçlü ve zayıf yönlerini fark etmesi, çocuktan yapabileceğinin üzerinde şeyler bekleyerek onu yetersiz hissettirmemesi, başka çocuklarla kıyaslamaması, çocuğun kişiliğini zedeleyecek eleştirilerde bulunmaması, çocuk için sadece ders çalışma düzeni değil aynı zamanda çocuğu psikolojik olarak iyi hissettirecek aktiviteler de sağlaması gerekir. Ayrıca anne babanın çocuğuyla iyi iletişim kurabilmesi gerekir. Çocukla birlikte eğlenmek, oyun oynamak, sadece sorumluluklarla ilgili değil ortak keyifler için de zaman ayırmak son derece önemlidir. Çocuğun anne baba ile birlikte iken mutlu hissetmesi okul başarısı kadar, yaşam boyu ruh sağlığında da belirleyici bir faktördür.

Karne Kaygısı

Çoğu çocuk ve anne-baba karne alacağı günü kaygı ile bekliyor. Hatta her yıl birçok çocuğun başarısız karne korkusuyla evden kaçtığını, kendisine zarar verdiğini okuyoruz. Çocuğundan mükemmeli bekleyen, başarısızlığa tahammülü olmayan anne babaların çocuklarının kaygı düzeylerinin daha yüksek olduğunu biliyoruz. Eğer çocuğunuzdan mükemmeli bekliyorsanız başarı düzeyi her ne olursa olsun çocuğunuzun kendisinden memnun olması zor olacaktır. Karne her zaman başarının en somut örneği olarak görülür. Bu nedenle karnesine kendisinden beklenilen notları bulamayan çocuklar yaşadıkları yetersizlik duygusu ile baş etmekte zorlanabilirler.  Anne babalarını memnun edemeyecekleri kaygısı da bu duyguya eklendiğinde karne günü oldukça travmatik bir güne dönüşebilir. Bu nedenle çocuğunuzun başarısız olacağını düşünüyorsanız, onu eleştirmek, cezalandırmak ve karne gününü kabusa çevirmek yerine başarısızlığın nedenlerini araştırmalısınız.

Birçok çocuğun anne babalarının beklentilerini karşılayamayacağını düşündüğü için depresyona girdiğini ve özellikle de ergenlik döneminde depresyonun intihar eğilimi gibi bir sonucunun olacağını unutmamalısınız. Tam tersi olarak karnedeki notların sizin çocuğunuzu tanımak için bir fırsat olduğunu düşünmeli, hem çocuğunuzun nasıl bir desteğe ihtiyacı olduğunu belirlemek hem de kendi
eksiklerinizi fark edebilmek için okulla işbirliğine girmeli, gerekiyorsa profesyonel bir yardım almalısınız. Çocuğunuzun başarısını etkileyen çok sayıda faktör olduğunu hatırlayarak bu faktörlerin her birini yeniden gözden geçirmelisiniz.

Kötü Karne Ceza Gerektirir mi?

Çocuğun başarısızlığının sadece “tembellik”ten kaynaklanması neredeyse mümkün değildir. Hatta “tembellik” diye nitelendirilen şeyin bile bir yetersiz motivasyon sorunu olduğu düşünüldüğünde yine okulu, öğretmeni, anne babayı ilgilendiren yönleri vardır. Bu nedenle başarısızlık ya da yetersiz başarı cezalandırılacağına, başarının ödüllendirileceği mesajı daha etkili olacaktır. Başarıya engel olan faktörler de mutlaka ele alınarak, nelerin değiştirilmesi gerektiğine karar verilmelidir. Sorunun çözümüne enerji harcamak her zaman daha kalıcı olumlu etkilere sebep olmaktadır.

Tatil Nasıl Geçmeli?

Tatil öncelikle çocukların anne babalarıyla iyi vakit geçirmeleri için bir fırsat dönemidir. Bu nedenle de fazla okul sorumluğu olmadan dinlenmeye, eğlenmeye ve birlikte keyifli vakit geçirmeye zaman ayırılmalıdır. Elbette günün bir bölümünü de çocukların okul aktivitelerine ayırmaları gerekebilir. Ama oran olarak daha fazla eğlenceli ve sosyal aktivitelere yer vermek yararlı olacaktır. Tatilin en önemli amacı yeni okul dönemine çocukların enerjik ve iyi bir motivasyonla başlamalarıdır. Bunu sağlamak için bol bol değişik sosyal ortama girmeleri, eğlenmeleri, dinlenmeleri gerekir.

0 yorum:

Çocuklarda Çekingenlik

Çocukların yabancı hissettiği bir ortamda ortamda konuşurken çekingen olmaları ve bir ölçüde kaygılı olmaları normal bir durumdur. Çocuk o ortama bir süre sonra alışır ve kendini rahat hissetmeye başladığı anda ortama uymaya başlar. 3-4 yaşındaki çocukların yeni ortamlara ve kişilere, şayet olağanüstü bir durum yoksa, ortalama 5-10 dakika içinde uyum sağlaması beklenir. Ancak bu süre uzuyorsa, çocuğunuzun uyumunu başka çocuklarla ve insanlarla iletişimini etkiliyorsa, huzursuzluğu devam ediyorsa, yoğun kaygılar yaşıyorsa bu durum çocuğun günlük aktivitelerini etkilemeye başlar. Çocuğunuzun çekingenlik boyutu sosyal fobi denilecek boyuta ulaşmış olabilir. Bu nedenle sürekli çekingenlikten ve bundan doğan bir huzursuzluktan şikayetçi iseniz, yeni sosyal ortamlara ve insanlarla ilişkiye girmek çocuğunuzu korkutuyorsa, profesyonel bir yardım almanızın zamanı gelmiş demektir.

Bu yaşlardaki çekingenliğin ve ileri boyutu olan sosyal fobinin bir çok nedeni olduğu bilinmektedir. Genetik faktörler, öğrenilmiş davranışlar, kişilik özellikleri, mükemmeliyetçi anne-baba tutumu, çocuktan yüksek beklentiler, çocuğun sık sık utandırılıp aşağılanması vb. sert eleştiriler, başarısızlık korkusu gibi bir çok faktör utangaçlığa ve sosyal fobiye neden olabilir.

• Çekingen davrandığında çocuğunuzu yargılamayın ve eleştirmeyin.

• Çocuğu konuşmaya ve iletişim kurmaya zorlamayın. Bunun yerine sakince onu anlamaya çalışın.

• Çekingen olduğu durumları eleştirmek yerine, daha dışa dönük davrandığı anları ödüllendirin. Dışa dönük davrandığında nasıl gurur duyduğunuzu belirtin.

• Bol bol yeni sosyal ortamlara girmesini sağlayın; hiçbir şeye katılmasa bile o ortamda bulunması çekingenliğini yavaş yavaş atmasına neden olacaktır.

• Davranışlarını, beceremediği şeyleri eleştirip her şeyin en iyisini yapmaya zorlamayın.

• Onu korkutan ve çekinmesine neden olan şeyler hakkında konuşun, duygularını yargılamadan ve yönlendirmeden dinleyin.

0 yorum:

Çocuklarda Kardeş Kıskançlığı


Kardeş kıskançlığı, yaşı ne olursa olsun kardeşi olan her çocuğun yaşadığı bir duygudur. Ancak bunu ifade etme biçimi çocuktan çocuğa farklılık gösterebilir. Bazen kardeşini hiç kıskanmadığı düşünülen, kardeşine düşkün, ilgili ve sıcak görünen bir çocuk bile şiddetli bir şekilde kardeşini kıskanıyor olabilir. İfade edilmeyen kardeş kıskançlığının içe atılmış olduğu düşünülür. Bu da daha sonra daha uygun olmayan bir şekilde ifade edileceği anlamına gelir. Kıskançlığın anne sevgisiyle ve anneyi paylaşma zorluğuyla ilgili olduğu unutulmamalıdır.

Anneyi paylaşmak hiçbir çocuk için kolay kabullenilir bir şey değildir. Kardeşin geleceği haberinden itibaren çocuklar sık sık annelerinin sevgilerini sınamaya başlarlar. Bu süreçte bazen annenin koşulsuz sevgisinden emin olabilmek için her zamankinden daha hırçın, daha uyumsuz, daha talepkar davranabilir. Hatta genellikle daha küçük bir çocukmuş gibi davranmaya başlar. Sıklıkla bebeklik davranışlarına dönüş görülür (parmak emme, alt ıslatma vb.)


Anne babaların odaklandığı konu genellikle büyük çocuğun kardeşi sevmesidir. Oysa başlangıçtaki duygusu kıskançlık, kızgınlık, üzüntü ve annenin kaybıyla ilgili olarak yastır. Bu nedenle öncelikle bu duygularını ifade etmesine olanak vermek, bu duyguların doğal ve kabul edilebilir olduğunu vurgulamak önemlidir. Olumsuz duygularının anlayışla karşılandığını gören çocuk rahatlar. Kuşkularından kurtulma imkanı bulur. Ama bu tutum bile kıskançlık duygusunu tamamen ortadan kaldırmayacaktır. Bu duygu belki de bir ömür boyu devam edecek ve çeşitli şekillerde ortaya çıkacaktır. Burada önemli olan kıskançlığın yatıştırılmasıdır. 

Annenin sakin, sevecen tutumu, çocuğa düzenli vakit ayırması, kendi duygularını açık biçimde ifade etmesi çocuğun duygularını kabul etmesi sayesinde bu duygusu çok hafifleyecek ve bu durum örseleyici olmaktan çıkacaktır. Ancak anne-babanın yanlış tutumu çocuğun olumsuz duygularının çok şiddetlenmesine ve uzun zamana yayılacak başka problemlerin yaşanmasına neden olabilir.

0 yorum:

Çocuklarda Özgüven Gelişimi ve Özdenetim

Çocuğa özgüven kazandırmak özdenetim kazandırmakla neredeyse aynı anlama gelmektedir. Anne-babanın yaklaşımı açısından hem güven kazandırmak için hem de kendi kendini denetleyebilme becerisi kazandırmak açısından büyük benzerlikler vardır. Çocuğun bireyleşme sürecinde, özbakım, sorumluluk, sosyal iletişim gibi becerilerin gelişiminde anne babanın çocuğa fırsat vermesi, uygun zamanlarda uygun bir şekilde pekiştirerek ve özendirerek kuralları öğretmesi sonucunda çocuklarda hem özgüven hem de kendini kontrol becerisi gelişir. Sorumluluk, özgüven ve özdenetim kazandırmanın yolu sürekli hatırlatmak değildir. Çünkü sürekli ne yapması gerektiği hatırlatılan çocuklar aslında sürekli “neyi yapamadıkları” hatırlatılan çocuklardır. Bu da özgüvenin zarar görmesi için yeterli bir yaklaşımdır. Bunun yerine sorumluluk vermek, çocuğa güveniliyor olduğu hissettirmek, yerine getiremediği sorumluluklar hakkında konuşmak, onun duygularını dinlemek, yapması konusunda teşvik etmek, yapabildiği, başardığı, becerdiği işleri ön plana çıkarmak tercih edilmelidir.

Eğer bir aile içinde yapılmayanlara odaklanmak bir alışkanlık halini almışsa yapılabilenleri fark etmek başlangıçta zor olacaktır. Ancak sorumluluk geliştirmenin tek yolu budur. Kuralın çocuğun yaşına uygun olarak tanıtılması, kurala uyması için teşvik edilmesi, kurala uyduğunda takdir edilmesi ve sorumluluk olarak birlikte belirlenen alanlarda çocuğun her türlü performansının övülmesi gerekmektedir. Kendi ihtiyaçları ve sorumlulukları ile ilgili bir türlü kendi kontrollerini kazanamayan çocuklara bakıldığında bu çocukların zaten sürekli olarak bir başkası tarafından kontrol ediliyor oldukları görülür. Bu durumda çocuklar zaten kendi kendilerini kontrol etmeye ihtiyaç duymazlar. Zaten bir şeyi unutmasına fırsat verilmemiştir. Bir sorumluluğunu unuttuğunda veya yerine getiremediğinde bunun sonucunu yaşamaya pek fırsat bulamamıştır. Örneğin sabah yataktan geç kalkan bir çocuğun okul servisini kaçırması durumunda anne-babası onu tam vaktinde okula yetiştiriyorsa çocuk geç kalkmasının yaratacağı olumsuz sonuçlarla karşı karşıya gelemeyecektir. Bu durumda her sabah geç kalkmasında da bir sakınca yoktur. Sanıldığının aksine burada anne-babanın sık sık uyarıyor olması ve anne-babasıyla yaşadığı çatışma bu sorumluluğu kazanmasında etkili olmamaktadır. En etkili yöntem davranışlarının sonucunu yaşamasıdır.

Kuralların erken yaştan itibaren sistemli bir şekilde öğretilmesi durumunda zaten okul yaşlarında çok fazla sorun yaşanmayacak ya da yaşanan sorunlar ufak müdahalelerle çözülebilecek durumda olmaktadırlar. Sonuç olarak, kuralların öğretilmesi için çocuğun büyümesini beklemek çocuğun hem özgüven gelişimini hem sorumluluk gelişimini hem özdenetim gelişimini olumsuz etkilemekte ve daha da önemlisi benlik algısı bundan zarar görmektedir. Anne-babaların neredeyse bebek sahibi olmaya karar verdikleri dönemden itibaren çocuk eğitimi, çocuk disiplini ve çocuk psikolojisi konusunda kendilerini eğitmeleri gerekmektedir. Çıkan her türlü sorunu ciddiye almak vaktinde müdahale etmek ve olası büyük problemleri önlemek açısından büyük önem taşımaktadır.

0 yorum:

Çocuklarda Şiddet Duygusu

TV’de izlenen şiddetin özellikle çocukların şiddete yönelmesini ve şiddeti bir problem çözme biçimi olarak algılamalarını etkilediği biliniyor. Özellikle de silahın “korunma” için olmazsa olmaz gösterilmesi insanın doğasında bulunan korunma isteği dolayısıyla neredeyse temel bir ihtiyaç gibi algılanmasına  neden oluyor. Televizyonda, filmlerde, dizilerde, hatta çizgi filmlerde silahların kullanılması, insan öldürülmesi ve zaman zaman da kötülerin bu yolla cezalandırılması gerektiği mesajının verilmesi oldukça yaygındır. Bu tarz sosyal, kabul gören ortamlarda silahlara yer verilmesi yine silahın “doğallığını” ve “insanı bütünleyen” yönünü vurgulamaktadır. Silahın asıl işlevi olan “öldürme” eylemi tüm bu yumuşatıcı ve normalize edici etkenlerle süslenmekte ve insan yaşantısının bir parçası haline getirilmeye çalışılmaktadır. İzlemek oldukça etkili bir öğrenme şeklidir. Bir çok aile evine silah almasa da çocuğuna oyuncak silahlar alarak zaten çocuğun televizyondan izleyerek öğrendiği öldürme eylemini oyun gibi de olsa denemesine olanak yaratmaktadır. Toplumun ve çocuk popülasyonunun genel olarak şiddete eğilimini azaltmak ya da en azından artırmamak medyanın da sorumluğunda olmalıdır. Hele de çok büyük bir etki alanı olduğu düşünüldüğünde medyanın böyle bir toplumsal sorumluluğun parçası olması ülkemizde ruh sağlığının korunması açısından da büyük önem taşımaktadır.

Erkekler için şiddet daha mı kabul edilebilir?

Dünyanın hemen her yerinde erkekler için şiddetin daha kabul edilir olması şiddeti uygulayanların da çoğunlukla erkekler olmasına neden oluyor. Neredeyse bebeklik döneminden itibaren erkek çocukların vurma, kırma ve şiddet içeren tavırları daha fazla hoş görülüyor. Hatta bir erkek çocukta bu gibi özellikler olması tercih ediliyor. Erkek çocukların kavga etmeyi öğrenmeleri, asla “dayak yiyen” konumda olmamaları isteniyor. Kız çocukların ise genellikle kavgalarda pasif kalmaları teşvik ediliyor. Kadın erkek ilişkisinde de özellikle şiddet uygulamalarına bakıldığında şiddet uygulayanın erkek, mağdurun ise kadın olmasına daha yüksek oranda rastlanıyor. Şiddet genellikle mağdura, güçsüze yöneltiliyor. Şiddete maruz kalan ve zarar gören kadın ve çocukların psikolojisi silahların patlaması sonucunda ortaya çıkan fiziksel yaralanmaların yanı sıra kişiliği ve bütünselliği zedeleyici nitelikte psikolojik zararlara da neden olabilmektedir. Çocuk ve gençlerin psikolojik olarak kötüye kullanılmaları ve ihmal edilmeleri, psikolojik olarak zarar verici olmaktadır  bu durum duygusal istismar olarak değerlendirilebilir. Şiddete maruz kalmış ve duygusal anlamda istismar edilmiş çocuklarda kaygı, içe kapanma hali, depresyon, özgüven eksikliği,  korku  tepkileri  görülebileceği gibi saldırganlık ve kendine/çevreye zarar verici davranışlar da görülebilir. Yapılan araştırmalar bireylerin çocukluklarında maruz  kaldıkları zedeleyici  anne-baba tavırlarının yetişkinlik döneminde ruh sağlığı açısından belirleyici olduğunu göstermektedir. Yine duygusal kötü muamelenin kişilik gelişimi üzerinde olumsuz etkilere yol açabileceği bildirilmektedir. Şiddete maruz kalan çocukların şiddete eğilimlerinin de arttığı bilinmektedir.

0 yorum: