Çocuk ve Aşk

Çocuklukta "AŞK" Olarak Nitelendirilen Duygunun Pedagojik Olarak Analizi


Çocukların bebeklik döneminden itibaren anne-baba dışındaki kişilere fazla yakınlaşma ve bu kişileri “daha özel” bir yere koyma olasılıkları vardır. 3 yaş öncesi çocuklarda bazen başka birine duyulan bu özel yakınlık daha çok o kişiye daha yakın olma, daha sempatik olma şeklindedir. Bu aslında çocuğun sevilme, ilgi görme fark edilme ve önemsenme ihtiyacıyla ilgilidir. Genellikle anne-babalarından ihtiyaç duydukları yakınlığı göremeyen ve bir şekilde ihmal edilen bebekler başka yetişkinlere ya da kendilerinden büyük başka çocuklara yakınlaşmakta, onlarla ilişkilerinde adeta tutku ile bağlı görünmektedirler. 3 yaş öncesindeki bu sıcak duygular çevre tarafından henüz bir “aşk” olarak nitelenmemektedir. Ancak 3 yaşından sonra yani çocuğun anneden bağımsızlaşıp birey olmaya başlamasıyla birlikte çocuk çevredeki birçok şeyi -dolayısıyla  başka insanları- daha farklı şekilde fark etmeye ve tüm dış dünya ile daha yoğun bir şekilde ilişki içine girmeye başlar. Bu çevredeki duyguların anlaşılmaya başlandığı yaştır. Çevredeki duygusal ilişkiler, insanların birbirlerini seviyor, birbirlerine kızıyor olmaları, üzüntüler, mutluluklar, öfkeler, heyecanlar daha dikkatli bir şekilde izlenmeye başlar. 3 yaşından itibaren çocuklar televizyonu da  daha  fazla izlemeye başlarlar. Aynı zamanda yine yavaş yavaş kendi cinsiyetine ait özellikler tanınmaya başlar. Kız çocuklar ve erkek çocuklar kendi doğal rollerini  öğrenmeye ve bunları prova etmeye başlarlar. Henüz karşı cinse tam ilgi olmamakla beraber 4 yaş civarında karşı cins iyice merak konusu olmaya başlar.

Karşı cinsi tanımak bir yandan da kendi farklılığını fark etmek demektir. Birçok çocuk bu yaşlarda hem kendi bedenindeki hazzı tanır hem de iki cinsin birbiriyle ilişkisinin detaylarını merak eder. Bu aşamada tüm bu içsel ve çevresel uyaranların etkisiyle çocuk “aşk”ı da tanımaya başlar. Duygu olarak “aşk”ın ne olduğunu merak eder ve diğer tüm duygular gibi bu duygu da merak uyandırır. Anne-babanın, çevresindeki diğer yetişkinlerin ve televizyonda izlediği görüntülerin etkisiyle bu duyguyu yaşayacağı karşı cinsten birini arar. Bu kişi bazen kendi yaşıtı bazen de bir yetişkin olabilir. Anne-babanın ve çevrenin yakıştırmaları ile de bu duygu pekişir.

Çocuk İçin Aşk Örneği Kimdir? 

Örnek her zaman çevresindeki yetişkinlerdir. Bazen de başka bir çocuğun “ben  ....’a aşığım” tavrı model alınabilir. Bir çok davranış ve tutum gibi “aşık olma” davranışı da model alınabilir ve taklit edilebilir. Ancak belki de aşkın ilk hissedildiği ve tanındığı dönem anneye-babaya olan aşktır. Her çocuğun annesine-babasına hayran olduğu, onu kimselerle paylaşmak istemediği bir dönem vardır. Böylesi bir bağlanmanın yaşanmış olması çocuğun ileriki yıllarda gerçek “olgun aşk”ı yaşayabilmesi açısından da önemlidir. Özellikle anneye duyulan bu bağlılığın yaşanması kadar uygun bir şekilde sonlanması da çocuğun daha sonraki duygusal ilişkileri sağlıklı yaşayabilmesi açısından önem taşımaktadır. Annenin bebeklik döneminde çocuğuyla yakın, sağlıklı ve güvenli bir ilişki içinde olması durumunda 3 yaş civarında çocuklar doğal bir şekilde annelerinden ayrışabilmekte ve bireyleşebilmektedirler.

Anne ile babanın birbirleriyle ilişkileri de çocuğun aşkı ve karşılıklı sıcak duyguları tanıması, algılaması ve değerlendirmesi açısından önemlidir. Birbirleriyle sağlıklı bir iletişim içinde olan, birbirlerine sevgi gösteren, duyguların anlaşıldığı ve ifade edildiği bir ilişki içinde olan anne-babalar çocukların gerçek olgun aşka hazırlıklı olabilmeleri için çok önemli bir ön koşuldur.

Çocukken yaşça büyük olana karşı da aşk tanımlaması altında duygu beslenebilir. (Abinin ya da ablanın arkadaşı. Ya da ebeveynlerin arkadaşları...) Böyle bir durumda ulaşması güç bir hedef karşısında çocuğa nasıl bir tepki verilmelidir?

Verilecek tüm tepkilerin empatik olması önemlidir. Çünkü çocukluktaki bu tarz duygular tamamen özdeşleşme, model alma, kendini ve duygularını tanıma isteği ile ilgilidir. Çocuğun böyle bir durumda ihtiyaç duyduğu tek şey anlaşılmaktır. Bu durumda çocuğa verilecek mesajlar bu “aşk”ın uygunsuzluğu ve olmazlığı değil, aşk olarak ifade edilen uygunun aslında hangi duyguya karşılık geldiğinin ifadesi olmalıdır. “ X abiyi çok seviyorsun, o senin için çok önemli” , X ablanın burada olması hoşuna gidiyor, o senin için iyi bir oyun arkadaşı” vb. gibi geri bildirimler yeterli olacaktır. Bu yaşlardaki “aşk”ın yetişkinlik aşkıyla hemen hemen hiçbir ilgisi yoktur. Tamamen değişik duyguların provası niteliğindedir. Bu aşk yaşı kendinden büyük karşı cinsten birine olabileceği gibi kendi cinsinden birine yönelik de olabilir. Bu durumda da tepkinin eleştirmek, engellemeye çalışmak yerine çocuğun duygularını anlar nitelikte olması önemlidir.

Anne ve Baba Arasındaki İletişim Çocuğun Karşı Cinse Olan Yaklaşımını Nasıl Etkiler?

Anne-baba iletişimi çocuğun tüm yaşam boyunca model alacağı iletişim biçimidir. Bazen anneye ve/veya babaya olan kızgınlık çocuğun başkalarıyla olan ilişkisinde referans alınırken bazen de tam tersi olarak anne ve/veya babanın olumlu yönleri referans alınır. Ama her koşulda ilişki kurmayı belirleyici olur. Kız çocuk babanın annesine olan tavrına bakarak, babası gibi bir erkeği ya da babası gibi olmayan bir erkeği arar. Aynı şekilde erkek çocuk da anneyi gözlemler. Karşı cinse olan yakınlaşma ergenlik döneminde olmakla beraber, okul öncesi yaşlarda da çocukların karşı cinsle olan arkadaşlıklarında anne-babalarının özelliklerini (olumlu ya da olumsuz anlamda) aradıkları bilinmektedir. Anne-babanın birbirleriyle ilişkisi kadar çocuklarıyla ilişki kurma biçimleri de çocuğun karşı cinse olan yaklaşımını etkilemektedir. Örneğin babasıyla, sıcak, yakın, sevecen, yoğun bir ilişki içinde olan bir kız çocuğu karşı cinsle ilişkisinde daha güvenli olabilecek, kendini daha rahat ifade edebilecektir.

0 yorum: